Bilim kurguda jenerasyonumuzun sürprizleri bitmiyor. Distopyanın yeni dehası Hugh Howey’den sonra Monokl Yayınlarının biz okurlara hediyesi Ted Chiang oldu. Ted Chiang’ın The Stories of Your Life (Hayatının Hikayesi) adlı kısa hikayesi 2016’da “Arrival” adıyla film yapılınca, üstelik bu film 2017 Oscar’larında hatırı sayılır adaylıklar kazanınca, e bir de üstüne Monokl “Geliş” adıyla Chiang’ın öykülerini yayımlayınca benim okuma sırası tabii ki altüst oldu. İyi ki de oldu. Ted Chiang “bilim kurgu hikayesi” tanımını değiştirebilecek ya da bir üst seviyeye taşıyabilecek boyutta yazıyor. Şiir gibi bilim kurgu okuyorsunuz. Aklınızı alıyor.
Hani şimdilerde zaman zaman Asimov’un ya da özellikle Arthur C. Clarke’ın kurgularında hayal ettikleri teknolojilerin gerçek olduğunu görüyor ve “ne olağanüstü bir akıl ve hayal gücüdür” diyoruz ya… İşte Chiang bu işin çıtasını daha da yukarı taşıyor. Çok değil 10-20 sene sonra kaliognazi gerçek olursa ilk deneyeceklerden biri de benim, tıpkı Chiang’ın kitabın sonunda yer alan “Hikayelerin hikayesi”nde söylediği gibi. Kaliognazi de ne demeyin, ısrarla okuyun. Sonra da kalinin üzerine tartışalım hep birlikte. Doyumsuz bir tartışma ve sohbet olacağına eminim.
Kitabın adı kapakta “Geliş” olarak yazmasına rağmen, orijinal adı “The Stories of Your Life and Others”, Türkçe kapak içi adı da aynı: “Hayatının Hikayeleri ve Diğer Öyküler”.
Elbette kitaba “Geliş” (Arrival) adının verilmesi oldukça normal. Chiang’in öyküsü üzerine kurgulanan ve Oscar’a aday olan bir film mevzu bahis sonuçta. Ben filmi de izledim, öyküyü de okudum. Filmi mi önce izleyeyim, yoksa hikayeyi mi önce okuyayım diyorsanız, bunun çok da büyük bir önemi yok. Film çok başarılı bir uyarlama. Oscar zamanı bahis oynarsanız En İyi Uyarlama Senaryo’da Arrival’ın başarılı senaristi Eric Heisserer’e güvenebilirsiniz. Elbette, hikayenin yaratıcısı, yazarı Ted Chiang’ın da senaryoda belirli ölçüde parmağı vardır diye düşünüyorum. Ancak hikaye filme göre çok daha derin ve çarpıcı onu da söyleyeyim. Filmde tek beğenmediğim Amy Adams’ın performansı oldu açıkçası. Hikayedeki karakterle çok da birbirine yakın değildi. Sanki hikayeyi hiç okumamış, sadece senaryo ile yetinmiş gibi. Hem okuyup hem izleyince bana katılmanız muhtemel.
Kitaba gelince, bu kitabı sadece Arrival’ın hikayesi ile sınırlayarak okumak yapılacak en talihsiz hatalardan biri olur. Chiang’ın olağanüstü öyküleri arasında kaybolmak varken üstelik. Chiang kısa bilim kurgu hikayeleri yazıyor. Ama bunları da kurgunun özellikle “bilim” tarafının hakkını vererek yerine getiriyor. Buradan fazla teknik ve bilimsel bir kurgu ile karşılaşacağınız sonucunu çıkarmayın. Her bir öykü ayrı bir şiirsellikte akıp gidiyor. Kurgulayan beyin için müthiş bir hayranlık besliyorsunuz. Ancak işin edebi tarafındaki kıvraklığına da hayran oluyorsunuz. Burada, İhsan Tatari’nin eksiksiz ve akıcı çevirisinin de payı olduğunu unutmamak gerek.
Kitaptaki öykülerden “Anlamak” beni çok etkiledi. Zihnin sınırsızlığının sınırlarına dayanmak, her şeyi düzene sokabilmek, organize etmek ve zekayı çoklu hareket yeteneğiyle birlikte kullanmak gibi bir başka bilişsel boyuta dokunabiliyorsunuz. Zihnimizin gerçek anlamda nasıl işlediği bulmacasının çözümünü bulabilir miyiz acaba? Bu öykünün de çok yakında filmi olursa şaşırmayın. Bence nefis bir James Franco performansı olur.
Kitaptaki tüm öyküler ayrı bir tat veriyor ve aklınızı fena kurcalıyor ancak beni en çok etkileyen ikinci öykü de “Gördüğünüzü beğenmek: Bir Belgesel” oldu. Yazının başında söz ettiğim kaliognazi meselesi. Özetle, güzellik algısını kapatıp açabilecek bir biyo-teknolojiden söz ediyoruz. Tabii işin ucu doğrudan reklamlara dokunuyor. Gerçek olduğunu sanmanız ve ciddi ciddi kendinizi kitabı okumuş biriyle kali tartışırken bulmanız olası.
Kitabın sonunda Ted Chiang, hikayelerinin hikayesini kısaca anlatıyor. O bölüm okura ekstra bir zevk veriyor açıkçası. “Sıfıra Bölünme” hikayesinin hikayesini anlatırken Chiang’ın kurgu üzerine söylediği bir kaç satırı buraya alıntılamak istiyorum. Bence bu kısa alıntı Chiang’ın başarısının altında yatan bakış açısıyla ilgili bize sağlam ipucu veriyor:
“Kurgu edebiyatında en ok hayranlık duyduğumuz şeylerden biri sonunun şaşırtıcı ama kaçınılmaz olmasıdır. Bu, tasarıma zarafet katan şeydir aynı zamanda: zekice olduğu halde tamamen doğal görünen bir icat. Gerçekten de kaçınılmaz olmadıklarını biliriz elbette; kısa bir süreliğine de olsa böyle görünmelerini sağlayan şey insanoğlunun becerisidir.”
Chiang haklı. Çok zarif yazıyor ve gerçekten çok becerikli.
Daha fazla ayrıntıya girmek, hikayelerin heyecanını kaçırmak istemiyorum. Ted Chiang’ın hikayelerini basmaya devam edeceği konusunda biz okurlarına söz veren Monokl Yayınları’nı öpüyor, kucaklıyor ve çok sevdiğimi tekrar ediyorum.
Ted Chiang’la mutlaka tanışın.
NOT: Howey’in Wool serisinin 3. kitabı Dust’ı da fena halde beklediğimizi hatırlatırım Monokl Yayınlarına. Hadi artık!
NOT2: Geliş’ten hemen önce David Walton’ın Superpoze’sini okumuştum. Bir kuantum romanı. Çocuk kitabı gibi kaldı Chiang’ın öykülerinin yanında. Bilim kurgunun kurgusuna abanıp, bilimini biraz havada bırakınca olmuyor işte.
Yorum Yapılmamış