Bu yazıyı 14 Mayıs 2012’de FB-GS şampiyonluk maçının hemen ardından yazmıştım. Takımımla, Galatasaray ile arama mesafe koymaya başladığım günlerde. Şimdi ise “yangında kurtarılacak hiç bir şey kalmadı aramızda Galatasaray ile”
————————————–
Keşke Fenerbahçe şampiyon olsaydı…
Beni tanıyan bilir, Galatasaray’ımdan vazgeçmek hele ki Fenerbahçe’ye değişmek olacak iş değildir. Kıyamet alametidir bir tür. Kim bilir belki Maya’lar haklıdır. Ama tüm kalbimle, insanlığımla ve kimliğimle diyorum ki keşke Cumartesi akşamı Fenerbahçe bir gol atıp şampiyon olsaydı. Biliyorum Muslera’nın alın terine haksızlık ettiğimi, Elmander’in, Selçuk İnan’ın emeklerine gölge düşürdüğümü.
Lakin o gece hepimiz figürandık. Canını dişine takan, futbol aşkını işi yapmış futbolcular, büyük bir ciddiyet ve disiplinle maçı yöneten hakemler, kenardaki top toplayıcı çocuklar, takımının aşkını bir yana futbol sevgisini bir yana koyan stadyumdaki masum taraftarlar, TV karşısında heyecanını yaşamaya çalışan futbolseverler… Hepimiz öyle bir oyunun içindeydik ki…
Benim kafama maç bittikten iki saat sonra ‘’dank’’ etti. Ama eminim oradaki Fenerbahçe taraftarı futbolsever dostlarımızın kafasına neredeyse bitiş düdüğü ile birlikte atılan gaz bombaları sayesinde hemen ‘’dank’’ etti.
Bu ne acı bir tablodur. Ne acı bir oyundur. ‘’Böl, parçala, yönet’’ organizasyonunun varabileceği ne vahşi bir fotoğraf karesidir… Hani deriz ya hepsi bir yana önce ‘insanız’. Hepsi bir yana önce ‘futbolseveriz’ diyor benim FB taraftarı dostlarım. Ben de öyle.
O gece yaşananlarla gerçek futbolsever FB taraftarının zerre kadar alakası yoktur. Üstelik o insanlar maalesef FB taraftarı oldukları için değil dik durdukları, inat ettikleri için yemişlerdir o gaz bombasını.
Azizi Yıldırım’ı içeri tıktıkları gün (tabrimi mazur görün ama resmen yapılan iş içeri tıkma idi) anlamış ve yakın arkadaşlarım ve özellikle FB taraftarı dostlarımla paylaşmıştım korkularımı. Açık ve seçik yürütülen operasyonun futbolla, şike ile uzaktan yakından ilgisi yoktur diye. Hatta biraz daha ileri gidip şu cümleyi kurmuştum: ‘Eğer mesele şike ise Ergun Gürsoy’u neden hala dışarıda tutuyorlar. Türkiye’ye teşvik primini getiren ve bunun meşru olduğunu savunan ilk kişidir Gürsoy.’
Gerçek futbolsever FB taraftarlarının bugün verdiği mücadele, bildik tanıdık futbol-şampiyonluk-kupa mücadelesi değildir. Açıkça yaşam biçimimize, özgürlüklerimize dilim varmasa da diyeceğim Cumhuriyetimize yönelen tehditlere karşı bir mücadeledir. Bir tür milli mücadele.
Benim en çok yüreğimi dağlayan da renklerine gönül verdiğim, başarılarıyla gurur duyduğum, hala zaferlerini hatırladıkça (bu satırları yazarken bile burnumu sızlatan) içimde dayanılmaz bir coşku yaşadığım takımımın durduğu yer, durduğu taraf.
Bir laf var, kim demiş bilmem. ‘Eğilirsen basamak, dik durursan sığınak olursun’ diye. Benim takımımın, Galatasaray’ımın basamak olduğunu gördükçe içim kan ağlıyor. Kessen damarlarından sarı-kırmızı kan akacak bileklerim yerine yüreğimin içi sarı-kırmızı kanıyor.
Ben futbolumu ve Galatasaray’ımı geri istiyorum. Çekin o yağ kokan ellerinizi bizim üstümüzden.
Yorum Yapılmamış