Skip to main content

15 rauntluk maç: Müptezeller – Emrah Serbes

Hani yazmayı bırakmıştı, boks yapacaktı? Pek çok, çokbilmiş entelektüel(!) okur burun kıvırdıydı. Kimi küstüydü. Deliduman’a Selim İleri’nin düzdüğü övgüler bir anda unutulup (“Bütün kıskançlığımla başarınızı kutlamak zorundayım.” diye başlıyordu yazısı Selim İleri’nin), “pop” addedilip şöyle bir kenara konduydu kendi jenerasyonu olan azılı okurlar tarafından. Bense kararsızdım. Bir yandan “yazmayacağım artık, boksla ilgileneceğim” tavrını yüzeysel bulup […]

Share

Bir çırpıda, ömürlük: Sabahtan Akşama – Jon Fosse

Bu kuzey edebiyatında adını tam olarak koyamadığım bir şey var. Coğrafyanın etkisi oldukça yüksek bu çekimde sanırım. Monokl Edebiyat’ın Tüyap sürprizi yaptığı Jon Fosse’yi fuarın son hafta sonundaki ikinci turumda aldım. Fosse’nin ismini duymuş ama hiç okuma şansım olmamıştı. Aslında Nobel Edebiyat ödülü bahislerinde, Murakami’li listenin alt sıralarında da olsa 1/20 oranıyla yer alıyordu Fosse. […]

Share

Güneşin altında yeni bir şey yok ama ‘daha’sı var: DAHA – Hakan Günday

Hakan Günday’ı tanımam etmem. Daha önce herhangi bir kitabını da okumuşluğum yoktur. OT’taki yazılarını kafama göre, başlığı dikkatimi çekerse okumuşumdur. Bilmem çok ayrıntılı kısaca. 2013’ten bu yana da her sene kitap fuarında Hakan Günday kitaplarının önünden kör-bakar geçer giderdim. Bir iki elime aldığımda da ‘pahalı yahu, şimdi yanmasın paralar’ der kıçımı döner yürürdüm. Geçtiğimiz 2015 […]

Share

Tüm ilkelliği ve içselliğiyle karşınızda Bay Nagel!: Gizemler – Knut Hamsun

Bay Nagel’in o küçük Norveç kıyı kasabasına gelişiyle yaşanan olaylar silsilesi, hiç de öyle bildiğiniz gizemler gibi değil. Yani gökyüzünde aniden parlayan cisimler, vardan yok ya da yoktan varolanlara dair hikayeler beklemeyin. Bu “gizemler” göz önünde, ayan beyan ortada ama keşfedilemeyecek kadar derinliklerde. Her cümlesinde, anlattığı her öyküsünde bir başka Bay Nagel fenomeniyle karşılaşmanın dayanılmaz […]

Share

Sandıktan çıkan yazı: 14 Mayıs 2012

Bu yazıyı 14 Mayıs 2012’de FB-GS şampiyonluk maçının hemen ardından yazmıştım. Takımımla, Galatasaray ile arama mesafe koymaya başladığım günlerde. Şimdi ise “yangında kurtarılacak hiç bir şey kalmadı aramızda Galatasaray ile”  ————————————– Keşke Fenerbahçe şampiyon olsaydı… Beni tanıyan bilir, Galatasaray’ımdan vazgeçmek hele ki Fenerbahçe’ye değişmek olacak iş değildir. Kıyamet alametidir bir tür. Kim bilir belki Maya’lar […]

Share

Çifte mutluluğun kitap hali: OZ – Adam Fawer

Bu yıl okuma planlarım sıkça altüst oldu. Tam sıralamamı yapmışken araya bir sürpriz girdi. Grange’nin ‘Lontano’su, Knausgaard’ın ‘Aşık bir Adam’ı derken Fawer’ın OZ’unu görünce “hoppala!!” dedim. Fawer’ın Olasılıksız ve Empati kitaplarını elbette keyifle okumuş ve hayran olmuş idim. Ancak bu yeni kitabının adını duyar duymaz aklıma iki şey geldi: Birincisi tabii ki o efsane film […]

Share

A reader in shame*: Aşık bir adam – Karl Ove Knausgaard

*Utanç içinde bir okur. Knausgaard’ın Kavgam serisinin ilk kitabı Monokl’dan çıktığında merak ve şaşkınlıkla okumuş, bu Norveçli, kuzey yakışıklısı jenerasyonumuzun neler yapabildiğine şahitlik etmiş ve baştan çıkmıştım. Hakkında “Knausgaard Travması” başlıklı bir yazı yazmış ve kitap hakkında fikrimi soranlara hep o yazıyı işaret etmiştim. İlk kitap hakkında okumak isteyenler buyursun tıklasın. Knausgaard, çırılçıplak yazıyor, zaman […]

Share

Gerilim bu kez katmerli!: Lontano – Jean-Christophe Grangé

Yanlış anımsamıyorsam, Kızıl Nehirler’i alıp, Grangé ile ilk buluşma heyecanını yaşadığımda yıl 2001’di. Üzerinden 15 sene geçmiş ve Grangé zaafım tüm diriliğiyle devam ediyor. Polisiye/Gerilim’in Fransız şövalyesi ve yaşayan efsane Grangé’nin her yeni kitabıyla bir başka kapıyı aralıyor, ayrı bir heyecan yaşıyorum. Hala! Crimson Rivers’ın kitabını okuyup ardından filmlerini izledikten sonra (Vincent Cassel ve Jean […]

Share

Bu dergi tarihe geçer, bu ne cüret!: Diri Ozanlar Derneği

Cahit Sıtkı’nın, Orhan Veli’nin, Süreya’nın, Nazım’ın yaşadığı dönemlerde genç olmayı isterdim. Muhtemeldir o zamanlarda yaşasaydım, herhalde bulur, buluşturur araştırır bir şekilde takip ederdim onları, yazdıklarını. Şimdilerde; şiirin üç-beş caps’e sıkıştırıldığı, duvar yazılarında ırzına geçildiği günlerde, ölmüş şairlerin ruhuna acı çektirircesine kaynatılan şiir bulamacının içinde küskün, kırgın ve cılız bir sesle bağırmaya çalışıyordum. Ölüsünü piç ettiniz […]

Share

Frank hakkında her şey o kadar dehşetli ki: Eşekarısı Fabrikası – Iain Banks

Bu kitaba denk gelme, unutma, sonra bir gün yine karşılaşma ve en sonunda ona teslim olma maceram aslında küçük çaplı bir hikaye olur. Ancak ben kısa kesmeye çalışacağım. Bu kitaba, Twitter’ın efsane hesaplarından biri olan ve takip etmekten keyif aldığım sevgili Frank’in (@frengiconstanza) hesabında rastladım. Frank, her zamanki tarzıyla bir tweet atmış ve bu kitabı […]

Share

Mutlu olmak için değil “mutlu anlamak” için okuyun: Gerçek Mutluluğun Metafiziği – Alain B

Yani şunu demek istiyorum, “ay ne güzel isimli kitap, okuyayım da gerçek mutluluğu bulayım” diye okumaya niyetlenecekseniz vazgeçin. Yok öyle bir şey. Ama gerçekten mutluluk meselesine kafa yoruyorsanız, kendiniz ve etrafınızla ilgili hatta tüm yerküreyle alakalı sorgulamalarınız varsa Badiou’yla kafa açmanın ötesine geçebilirsiniz. Benim bu kitabı elime alıp okumamda bir kaç neden bir arada aslında. […]

Share

Şiir kitaptan okunur.

Bu işin doğasındandır, hala çoğu şair, şiirini kağıda kalemle yazar. İtiraz yok, bahsedilen “şair”dir, gerçek şair. Şiiri, üç beş piksellik caps’e sığdırmak ipek halıyla kıç silmeye benzer. Hele toplu şiirler adı altında web sitelerinde boy boy dolanan, adı sanı belli olmayan formatlara sokmak şiiri, işlenebilecek en büyük günahtır doğaya karşı. Şiir, kitapta durduğu gibi durmaz. […]

Share

Çiğnemeden yutmayın: Oğul – Andrej Nikolaidis

Bu Karadağlı yazarı geçtiğimiz yıl Kıyamet kitabıyla tanıdım. Kıyamet’in kapağında Slovan Zizek’in dediği “Şayet bu dünyada adalet varsa, Kıyamet çok satar” sözünün başarılı bir tanıtım cümlesi olabileceği şüphesiyle de olsa almıştım kitabı. Hatta o zaman, kitap hakkında kısa bir tavsiye yazmıştım. Gazeteci-Yazar geçmişi olan Avrupa Birliği Edebiyat ödülünü almış, benim algıma göre genç yazar-adam Nikolaidis’in […]

Share

Arınmak için: Çimlerin İntikamı – Richard Brautigan

Filler tepişir çimenler ezilir, sonra gelir o çimler intikam alır. Şaka değil Brautigan’ın öykülerinin her birinde leziz ve mis kokan intikamlar var. İrili ufaklı mini mini intikamlar, sıraya bile girmeye gerek duymadan neşeyle geziyorlar kırlarda, bayırlarda, göllerde, sokaklarda.   Güzel adam güzel öyküler yazınca okuması da ayrı bir keyif veriyor. Brautigan’a hayran olmamak elde değil. […]

Share

Nehir gibi okunan: Marousi’nin devi – Henry Miller

Hakkında kitap yazılabilecek güçte olan kitaplara ben “kutsal kitap” diyorum. Ve Henry Miller’in özellikle bu kitabı, insan olmaya, özgürleşmeye, arınmaya, yenilenmeye, öğrenmeye, kendi devrimini yapmaya dair eşsiz metniyle “kutsal kitap” payesini sonuna kadar hakediyor.  Başlıktaki “nehir gibi”yi Miller’ın kitapta kullandığı bir ifadeden aldım. “nehir gibi yaşayan insanlar”dan söz ediyor. Kitabın hissettirdikleri o kadar örtüşüyor ki bu […]

Share

“Savur, silkele, kafaya çivi çak” ya da: Rocky, Cohen ve Muhsin Bey’den alıntılarla hayatı

“Ne!? Kitabın adı ne!?” diye ünlemiştim ilk duyduğumda. “Rocky, Cohen ve Muhsin Bey’den alıntılarla hayatım” diye cevap vermişti Meriç. Sonrasında, o benim bildiğim Meriç’in “10 yaşında fırlama erkek çocuk utanması çapraz gülüşüyle” kafasını hafif sağa yatırması geldi…  Bir üstteki cümlede detaylı bir gülüseme tabir ya da tarifi var ya, hah işte Meriç’in bu ilk öykü […]

Share

Oynama bozarsın: Sonsuzluğun Sonu – Isaac Asimov

Oldum olası bayılırım bilim-kurguya. Hele Asimov okumak bambaşkadır. Asimov’un Vakıf Serisi’ni bir solukta okumuş ve okumakla kalmayıp içselleştirmiş biri olarak, Monokl’dan Sonsuzluğun Sonu’nun yeni baskısının çıktığını görünce elbette torpil yaptım kitaba. Fuar’dan aldığım ve hala okunmayı bekleyen kitapların önüne geçti. Asimov’un bu “dahiane” kurgusunu daha önce çok duymuş ancak okumamıştım. Zaten son yıllarda baskısı da […]

Share

Çok zor işimiz, hatta olmaz o iş: Bağışlamak – Jacques Derrida 

Pardon! Öyle zor zamanlardan geçiyoruz ki. Hem bireysel hem de toplumsal tarihimizin en acı, en zorlayıcı, en yıpratıcı süreçleri yaşanıyor gözümüzün önünde. Vicdanlarımız hiç rahat değil. Çoğumuz “suskun” kalmanın altında eziliyor ve kaygılanıyoruz. Sadece Güneydoğu’da yaşananlardan da söz etmiyorum. Hayatın her alanında, hatta İstanbul’da yaşıyorsanız günün her an’ında vicdanımızla karşı karşıya kalıyoruz. Suç, ceza, af, […]

Share

Tek efendimiz, doğa: Biletiniz Buraya kadar – Romain Gary

Büyüdükçe anlama, algılama, düşünme biçimleri de değişiyor insanın. Okuduğun kitabın sana neler yapabileceğini bazen yaşın, yaşamışlığın belirliyor. Bu kitabı, 20’li yaşlarımda okusaydım bir ihtimal hafızamdan silinir gider ya da yarısından kıvrılmış bitirilmeyi bekleyen kitaplar arasında hüzünlü bir yerde duruyor olurdu. 40’ların ortasında ise bambaşka bir etkisi oldu, hiç düşünmediğim, aklıma gelmeyen meseleleri koydu önüme. Eh […]

Share

Bazı kitaplar şifa verir: Aklım nereye gidiyor ellerim nereye? – Çiğdem Anad

90’lı yılların ortalarında Yeni Yüzyıl diye bir gazete çıkmaya başlamıştı. Bugünlerde yine niyet etti galiba bu gazete yayına… Lakin, o zamanki gazeteyle bugünün çok da ilgisi yok sanırım. Yeni Yüzyıl ilk çıktığı zamanlarda, kağıdı, baskısı, sayfa düzeni ile çok farklıydı ve ilgi çekiyordu. Yazarları da öyle. Can Dündar yazdıydı mesela Yeni Yüzyıl’da. Biz de o […]

Share