İran yanıyor - Şirin Ebadi

İran Uyanıyor – Şirin Ebadi /2003 Nobel Barış Ödülü Sahibi Avukat-Yargıç-Kadın ve Çocuk Hakları Savunucusu-Aktivisit

Nobel Barış Ödülü’nü alan ilk İranlı ve müslüman ve kadın! Üstelik, oturup Azadi Muavini ile birlikte biyografisini yazmış. Kitabı bir çırpıda okumamak neredeyse imkansız gibi. Kitap, daha kapağıyla “gel beni oku” diyor aslında.

Bana bu kitabı çok sevdiğim bir arkadaşım armağan etti. “Sana mutlaka yeni şeyler katacağını, ufkunu açacağını, öğreteceğini düşündüğüm için seversin” dedi. Haklı da çıktı. 

Şirin Ebadi, sansürden kurtarabildiği kadarıyla İran’ı, Şah döneminden 2003 yılında Nobel Barış Ödülü’nü aldığı zamana kadar kendi gözlüklerinin ardından yazmış. Okurken, bu kadar başarılı ve önemli bir kadın yargıcın, avukatın, aktivistin ne kadar naif bir hayatı olduğunu da gözlüyorsunuz. Anneliğini, eşliğini, evlat oluşunu ve evlatları için yaşadıklarını da. İran gibi bir ülkede, kelle koltuk yaşayan bir kadının, evlatlarına siyaseti nasıl öğrettiğine ve onları, kendilerini koruyabilmeleri için nasıl yönlendirdiğine şaşkınlıkla tanıklık ediyorsunuz. Eğer çocuk sahibi olsaydım, hele ki günümüz Türkiyesi’nde, Ebadi’nin kitabından mutlaka dersler çıkarır ve uygulardım çocuklarıma.

Kitabın ilk yayın tarihi 2006. Amerika'da yayınlanıyor ilk olarak. Onun da acayip bir hikayesi var.

Kitabın ilk yayın tarihi 2006. Amerika’da yayınlanıyor ilk olarak. Onun da acayip bir hikayesi var.

Kitabı okurken, kısa ve ilk elden İran tarihini gözleme şansı buluyorsunuz. Ve sonra, hep söylene gelen “Türkiye İran olur mu? Olacak mı?” sorularına yanıt arıyorsunuz. Yanıtı da şak diye biliyorsunuz. Türkiye çoktan İran olmuş. Olmuşuz biz, ağlayanımız yok. Bu kitapta meselenin sadece kadının örtünmesi ile ilgisi olmadığını da çok net anlıyorsunuz. Muhaliflere yapılan baskılardan haksız yere ölüme gönderilenlere, öğrenci ayaklanmalarından gazete kapatmaya, tutuklanacağını yandaş gazetelerden öğrenmekten sokakta başın dik yürüyememeye kadar baskıcı bir rejimde ne varsa hepsi en ağır koşullarda yaşanıyor.

Kimin ipiyle kuyudan çıkmaya çalıştığını da iyi anlamak gerektiği, yaşanmış örneklerle anlatıyor. Demokratik bir temsil ve cumhuriyet için aydın solcuların Humeyni’nin ipine tutunduklarını tüm çıplaklığıyla itiraf ediyor Ebadi.

Kitabı okurken, bir sürü not almaktan, pek çok satırın altını çizmekten kendimi alamadım. Burada aldığım tüm notları yazsam oldukça uzun ve sıkıcı bir öneri yazısına dönüşecek. Ancak kitap için anlatılan olaylardan bir tanesi var ki beni gerçekten çok sarstı.

Ahmet Batebi

Ahmet Batebi

1999 yılındaki öğrenci ayaklanmalarında gencecik bir şair İzzet İbrahimnezhad vuruluyor. Sivil paramiliter güçler tarafından. İzzet’in arkadaşı 23 yaşındaki Ahmet Batebi, onun kanlı gömleğini yukarı kaldırdığı sırada objektife yakalanıyor ve tarihe tanıklık eden ve sembolleşen bir fotoğraf halini alıyor (tıpkı bizim Gezi’deki TOMA önünde kollarını iki yana açıp göğsünü tazyikli suya siper eden kadın gibi). Ahmet Batebi tutuklanıyor. Ölüme mahkum ediliyor. Daha sonra yüce ruhani lider gelip, Ahmet’in cezasını 15 yıla indiriyor. Ahmet, Ebadi’ye anlatıyor.

“Koluma markörle ‘Ahmet Batebi’ yazdılar, bir vasiyetname yazdırdılar ve gözümü bağladılar. Beni bir odaya götürüp diz çöktürdüler. Tabanca sesi duydum. Bayılmışım. Kendime geldiğimde yerde yatıyordum. ‘Öbür dünyada mıyım?’ diye düşündüm. Öyleyse neden tıpkı hücreme benziyor? Dirseklerimi beton duvara vurmaya başladım. Ölmüşsem acıyı hissetmemem gerekiyordu. O hapishaneye gittiğimde masumdum. Yalnızca suçum anlamında değil, bir insan olarak masumdum. Belki bir gün serbest kalacağım, ama geleceğim o hapishanenin duvarları arasında yitip gitti. Gördüklerimden, bana yaptıklarından sonra nasıl aynı insan olabilirim?”

Batebi Ebadi'ye anlatıyor. Ne kadar tanıdık sesler...

Batebi Ebadi’ye anlatıyor. Ne kadar tanıdık sesler…

Ebadi’nin İran Uyanıyor kitabındaki yer, olay, şahıs adlarını bildiğimiz adlarla değiştirip okusanız yakın tarih Türkiye’yi okuyor gibi olmanız çok mümkün.

Bu acıları, bugün sadece biz yaşamıyoruz. Bize özel değil hiçbiri. Biz zulüm ve acı için seçilmiş bir toplum da değiliz.

Acılarımızla yüzleşmek ve nasıl başa çıkabileceğimiz ile ilgili ipuçları için okumanızı öneririm. 

Share