Sanırım ilk kez arka ve ön kapağında yazanlardan dolayı merak edip okuduğum bir kitaptan pişman olmadım. Andrej Nikolaidis ismini bir kenara not edin. Karadağlı gazeteci-yazar daha önce de (2011’de) Sin adlı kitabıyla Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü almış.
Aslında kitabın içindeki öyküye dair çok şey anlatmak istemiyorum, ancak dil, zaman-mekan gidiş-gelişleri, olay kurguları, betimlemeleri bana ciddi keyif verdi. Hemen hemen sevdiğim, okumaktan keyif aldığım her kitapta olduğu gibi bu kitapta da altı çizilen yerler oldu bolca. Notlar alındı sağa sola.
Altı çizilenlerden bir alıntı:
“…insanlar nihayetinde bencilce bir harekette bulunarak, sanki hayatlarındaki boşluğu dolduracaklarmış gibi, çocuk dünyaya getirirler. Kendi boşluklarını kapatabilmek için çocuklarını yeni boşlukların içine atarlar”
Bu satırları okuduktan çok kısa bir süre tesadüfen Karşı Gazete’de “24 saat pencere kenarında bekledi ve atladı” başlıklı haberin alt metnini okumak da ayrı bir duygudurum yarattı bünyemde ya neyse… Merak edenlere haberin linki: http://www.karsigazete.com/yasam/24-saat-pencere-kenarinda-bekledi-ve-atladi-h10218.html
Kitabın en sonunda bir de Kıyamet Fon Müziği adı altında bir liste verilmiş. Kitabı okurken size eşlik etsin diye. Sıkı bir playlist. Bence kitabın soundtrack’i diye çıkarsalar o bile satar. Keşke mini bir CD yapıp, kitapla birlikte satsalarmış (marketing kafası işte).
Bu aralar ‘ne okusam’ diyorsanız, Kıyamet’i samimiyetle öneririm.
Yorum Yapılmamış