Taşıdıkları Şeyler – Tim O’Brien

Konumuz savaş arkadaşlar. Böyle bildiğiniz toplu, tüfekli, kanlı, canlı, ölümlü, ölüm korkulu, parça tesirli, bombalı, falanlı filanlı savaş. Bugüne kadar istediğiniz kadar Hollywood usulü Vietnam filmi ya da ikinci dünya savaşı filmi izlemiş olun. Bu kitabın midenizde yaratttığı etkiyi bir başka şeyin yaratabileceğini sanmıyorum. En azından ben böyle hissettim. Geçen yılın sonlarında Mel Gibson’ın yönetmenliğini ve yapımcılığını yaptığı, gerçek bir ikinci dünya savaşı hikayesi olan Hacksaw Ridge’i izlediğimde demiştim ki; “şimdiye kadar hiçbir savaş filmi, savaşı bu denli gerçek ve doğru göstermemişti, demek savaş böyle bir şeymiş”! Bahsettiğim sadece kan-gövde sahneleri değil. Savaşın duygusundan bahsediyorum.

O film, herhangi bir ateşli silaha elini sürmeden ve bir tek kere bile olsa ateş etmeden ikinci dünya savaşında cephede savaşmış ve şeref madalyası almış Desmond Doss adlı bir Amerikan askerinin hikayesini anlatıyordu. Tamamen “gerçek” hikaye.

“Gerçek”. Bir savaş hikayesi söz konusu olduğunda “gerçek” ne demek diye hiç düşünmemiştim. Ta ki Tim O ‘Brien”ın Taşıdıkları Şeyler’ini okuyana dek. O’Brien yazının büyüleyici melodisini savaş hikayelerin “gerçek”leriyle öyle bir kompoze ediyor ki, yüreğiniz ağzınızda okuyorsunuz. Heyecan, korku, dehşet değil yüreği ağıza getiren, savaş hikayelerinin “gerçekliğinin gerçeği” aslında. O’Brien özetle şöyle diyor. Bir savaş hikayesi asla gerçek değildir ve tamamen gerçektir. Yani yaşarken, savaştayken gerçek diye yaşadığınız ve anlattığınız hikaye aslında hiç yaşanmamış olabilir. Ama savaştaki gerçeklikte sonuna kadar gerçektir. İnsanın aklını alan bir gerçeklik hikayesi. Savaşı iliğinize kadar hissettiren bir yaklaşım.

Tim O’Brien eski bir Amerikan askeri. Vietnam’da savaşmış. Pek çok arkadaşının aksine sağ dönmüş savaştan ve yazmış. Belki de yazarak ayakta kalıyor. Taşıdıkları Şeyler’de anlattığı savaş hikayelerinin hepsi gerçek, belki hepsi düzmece. Ama hepsi birer savaş hikayesinden çok aşk hikayesi. Yaşama aşkının hikayesi. Kitabın bir yerinde şöyle bir cümle geçiyor. “Ölmekten korkuyor, fakat bunu belli etmekten daha çok korkuyorlardı.”  Taşıdıkları Şeyler’i okurken hayata, ölüme ve aşka dair o kadar çok cümlenin altını çiziyorsunuz ki. Çıkarım yapabileceğiniz ve hayatınıza yeni bir bakış açısı kazandıracak o kadar çok şey var ki…

“Gerçek bir savaş hikayesi hiçbir zaman savaşa dair değildir. Güneş ışığına dairdir. Nehri geçmek, dağlara yürümek ve korktuğun şeyler yapmak zorunda olduğunu bildiğin zaman şafağın nehrin üzerine yayılış biçimine dairdir. Sevgiye ve belleğe dairdir. Hüzne dairdir. Cevap yazmayan kız kardeşlere ve hiçbir zaman dinlemeyen insanlara dairdir.”

Midede biter her şey.

Taşıdıkları Şeyler’i geç okuyanlardanım. Geçtiğimiz Kasım, Tüyap Kitap Fuarı Siren Yayınları’nın standında “bu kitabı okudunuz mu?” diye sorduklarında “hayır” cevabı verdiğim için şimdi bin kere daha utanıyorum. Bana o gün “bu kitabı okumadıysanız konuşmayalım” diye posta koyan stant görevlisi arkadaşa da buradan hürmetlerimi ileteyim. Böyle bir “fırçayı” ve “posta konmasını” kendime yedirememiş ve “sar bakalım” deyivermiştim. Biraz da için için kızarak. Ayıp etmişim. Bu kitabı okumamış adamın “savaşa hayır”ı da eksik kalır. Söyleyeyim. Bazen doğru olanı yapmak da utanç verebiliyor insana, bazen korku ile cesaret sözcükleri aynı anlama gelebiliyor. 

Taşıdıkları Şeyler’i okursanız iyi olur demeyeceğim. Okuyun bu kitabı, mutlaka diye ısrarcı olacağım. Okurken de illa Fools Garden’dan Lemon Tree’yi dinleyin. Ben sayfa 77’de çakılı kaldım bu kitapta. Kulaklarımda bitmeyen bir Lemon Tree melodisiyle bitirdim kitabı. Her anımsadığımda da bu şarkı kulaklarımda. Hatta şimdi bile.

Siren Yayınları’ndan çıkan ve Avi Pardo’nun nefis çevirisiyle Türkçeye kazandırılan bu kitap için daha fazla şey yazabilirim ama büyüyü bozmak istemiyorum. Son söz yine kitaptan ve Tim O’Brien’a ait:

“Midede biter her şey. Gerçek bir savaş hikayesi, doğru bir biçimde anlatılırsa eğer, mideyi ikna eder.”

Midem tüm kelebekleriyle ikna oldu. Okuyun.

Share