Sadece bir kaç gün içinde, Monokl’un inanılmaz başarılı sosyal medya kampanyasıyla hayatımıza giriveren Karl Ove Knausgaard ve kitabı Kavgam hakkında, en az onun kadar samimi olarak yazmaya çalışacağım.
Bir itirafla başlayayım. Genellikle, bu şekilde çok övülen, her yerde karşıma çıkan, bir diğer deyişle ‘popüler’ kılınan kitaplara mesafeliyimdir. Neden diyecekseniz? Gıcıklık diyebiliriz mesela. Belki de ‘mesleki deformasyon’. O kadar çok şişiriyorum ki zaman zaman meslek gereği, yemiyorum bazen.
Ancak bu kitabı derhal alıp, hevesle okumak isteyişimin üç ana nedeni vardı. Birincisi elbette Monokl Edebiyat. İyi yayınevi. Kitaplarını elimden geldiğince takip ediyor, seviyor, okuyor ve genellikle Monokl’dan çıkmış ve okuduğum kitaplar hakkında olumlu şeyler yazıyor, söylüyorum (valla tanıdık değiller).
İkincisi kuzeyli yazarlara, kuzey edebiyatına olan tuhaf ve çok da açıklayamadığım alakam. Knausgaard Norveçli.
Üçüncüsü de Karl Ove Knausgaard’ın pis bakışı ve jenerasyon olmamız tabii ki (evet, kabul, adam yakışıklı, pes).
Kitap hakkında birden, ‘olağanüstü, şahane, okumayan taş olur!’ diye yazamıyorum. Fakat ‘berbat, şişirme, bildiğin balon, bu da edebiyat mı!’ diye de -haşa- çemkirmiyorum. Çemkiremem.
Sonda diyeceğimi başta diyeyim, bu kitap enteresan, yaşamaya ve yazmaya yüreklendiren bir kitap.
Kitap, ‘edebiyat’ adına çok inişli-çıkışlı bir profil çiziyor bana göre. Bazı sayfalarda Knausgaard’ın ‘edebiyat deha’sına hayran kalmamak elde değil. Altını kalın kalın çizmek istiyorsunuz. Bazı sayfalarda ise içiniz dışınıza çıkıyor okurken. Vasat, sıradan hatta kötü denebilecek paragraflarla karşılaşıyorsunuz.
Ama hepsinden öte, o kadar samimi, düz, çıplak ki Knausgaard. Evet, belki de en doğru ifade bu. Çırılçıplak yazmış kendini Knausgaard. Zaman zaman çıplaklığını çekici kılmak için komik aksesuarlar kullanmış sanki, bir şapka, bir fular gibi. İşte oralarda -çok da kullanmak istemediğim bir sözcük ama kullanacağım- ‘kitsch’ olmuş.
‘Hayatımı yazsam roman olur’ klişesinde değerlendirmemek gerek Knausgaard’ı. Ayıp olur!
Evet kitabın kahramanı Karl Ove. Bizzat kendisi. Evet, kendi hayatından bir bölümü, hesaplaşmasını, daha doğrusu ‘babası’nı yazmış. Bir röportajında, ‘önce kurgu yazmayı denedim, üzerinde 4 yıl çalıştım, ama istediğim gibi olmadı, ben de açık açık yazmaya karar verdim, her şeyimle, her şeyiyle’ gibi bir ifade kullanmış. (Tam sözcükler bunlar olmayabilir aklımda kalanları yazıyorum.)
Knausgaard’ın öyle romanlara, filmlere konu olacak eşsiz, travmatik, 9 sütuna manşet edilecek bir hayatı yok. Bu anlamda beklentinizi yükseltmeyin. Fakat o kadar sade, net ve -bakın yine aynı sözcüğü kullanıyorum- ‘çıplak’ yazmış ki etkilenmemek mümkün değil.
Kitap boyunca yaşanan edebi iniş-çıkışı ise biraz da yetiştiği ve yaşadığı coğrafyaya bağlıyorum.
Soğuk, gri, depresif (dünyanın intihar oranlarının en yüksek olduğu bölgesi) bir coğrafya oralar. Ama kuzey ışıkları gibi insanın aklını alan ve baştan çıkaran bir kozmik olayın da merkezinde. Aynı böyle Knausgaard da. Soğuk, gri, acımasız, depresif ama ışıl ışıl. Gözlerinizi alamıyorsunuz.
Knausgaard okurda bir travma yaratıyor. En azından bende yarattı. Bu travmanın alt başlıkları var elbette.
Bir kere, ‘baba kavramı, farkındalık, değişim, olgunlaşma, ben merkezcilik’ meseleleri. Özellikle 40’ından sonra bu mevzuular mutlaka gündemine giriyor insanın. Yazdıkları okunmaya değer.
Bir diğeri, birinin ‘beynini röntgenleyerek’ ne kadar da çok zevk aldığınızı hissetmeniz. Knausgaard onun beynini röntgenlenmenize izin veriyor. Utanıyorsunuz bile bazen. Bunu da hissettiriyor okuyucuya. Utandırıyor sizi bile bile (çok zeki manevraları var).
‘Ben niye yazmıyorum ki ulan’ travma alt başlığı ise en sersemletici olanı. Eğer yazmakla
ilgiliyseniz, elinizde kalem varsa, edebiyata okur olmanın dışında da az buçuk bulaşmışsanız inanılmaz, dayanılmaz bir istek duyuyorsunuz yazmak için.
Sonuçta; rutinler, klişeler, zorlamalar bir elde; farkındalıklar, samimiyet, çıplaklık, itiraflar, aynı jenerasyon olmanın getirdiği ortak anılar diğer elde… Ortada, kucakta okur/siz/ben.
Anladınız siz onu! Okuyun şu kitabı. Burun kıvırmayın.
[…] Knausgaard Travması: Kavgam Cilt 1 […]
[…] Knausgaard’ın Kavgam serisinin ilk kitabı Monokl’dan çıktığında merak ve şaşkınlıkla okumuş, bu Norveçli, kuzey yakışıklısı jenerasyonumuzun neler yapabildiğine şahitlik etmiş ve baştan çıkmıştım. Hakkında “Knausgaard Travması” başlıklı bir yazı yazmış ve kitap hakkında fikrimi soranlara hep o yazıyı işaret etmiştim. İlk kitap hakkında okumak isteyenler buyursun tıklasın. […]