Ama ne gürültü! Kızılca kıyamet sözcükler bu kitapta. Pavyondaki orospudan mahalledeki serseriye, karakoldaki polisten hapisteki belalıya, car car öten zengin karısından mezarlıktaki ölüye kadar alem bir olmuş Yusuf da Yusuf anlatıyor. Epeydir bu kadar gürültülü bir kitap okumamıştım. Ama bir de gerçek var ki epeydir bizim edebiyatımızda böylesi yeni bir kitap da okumamıştım. 

(Ayrıca özlemişim İstiklal’in gürültüsünü de ne yalan söyleyeyim.)

Yusuf’u Bulmak – Onur Orhan

Sevgili Onur Orhan’ın ilk kitabı Yalnızlık Ölümden Çok’u okuduktan sonra iki satır hakkında yazmıştım. O zaman demiştim ki; “Öfkeyi öfke gibi yazmak kolay iş değildir. Ufacık bir sözcükle çıkarsın şirazeden. Aşkı aşk gibi yazmak; eklemeden, çarpmadan, toplamadan olduğu gibi, sıradan yazmak çok zordur. Onur Orhan, öyle sıradan, öyle temiz yazmış ki..” İşte o ‘lisan-ı münasip’i bambaşka bir noktaya taşımış bu “yeni” kitapta. Bir roman yazarı için çok zor olanı başarmış. Yusuf’u anlatanların kendi Yusuf’larını kendi dillerinden yazmış ama hiç kaçırmamış kantarın topuzunu. Kantarın topuzu kaçmamış derken yanlış anlamayın belki de bugüne kadar okuduğunuz en argo yazılmış kitaptan bahsediyorum. Ancak yazarla, karakterle, okurla ve romanla öyle bir denge kurulmuş ki bu “yeni” kitapta sağa sola savrulmadan Yusuf’un izine kilitlenerek düz çizgide okuyorsunuz.

“Yusuf’u bulmak”, öyle kolay kolay anlatılacak bir roman değil. Bir Yusuf var, buhar olmuş uçmuş sanki. Anası başka anlatıyor Yusuf’u, dostu başka, düşmanı başka. Tırım tırım aranan Yusuf iyi mi kötü mü, şerefsiz mi yardımsever mi, uğursuz mu uğurlu mu, ermiş mi dolandırıcı mı cevapları çetrefilli. İlla sorulacak sorular illa verilecek yanıtlar da yok aslında. Dedim ya anlatması zor. Yusuf’u bulur musunuz bulmaz mısınız bilemem. Ama doğrusu kitapta Yusuf’u bilip anlatanlar kadar, birden çok Yusuf’u arayanla karşılaşıyorsunuz. Hatta bir bakıyorsunuz siz de Yusuf’u arıyorsunuz. 

Fotomontaj hikayelerin fotoşopsuz halleri

Yusuf hangi cehennemin dibinde ya da hangi cennetin gül bahçesinde bilmem ama Orhan’ın edebiyatımızın sayfaları arasına yeni bir başlık açacak bu kitapla kütüphaneme girdiği aşikar. Dili iyi kullandığını, eşsiz metinlere imza attığını bildiğim (Sadece Diktatör’ün metni bugüne kadar yazılmış belki de en iyi tek kişilik oyun metni) Onur Orhan’ın Yusuf’u Bulmak kitabını edebiyatta herhangi bir kategoriye oturtmak çok da mümkün görünmüyor bana göre. Bu yüzden yeni bir başlık açacak diyorum. 

Bana öyle geliyor ki “Yusuf’u Bulmak”ı bundan bir 20 yıl sonra da konuşacağız. Mark Danielewski’nin edebiyatta başka bir kapı açan “Yapraklar Evi” kitabı Amerika’da ilk yayınlandığından 18 yıl sonra Türkçe’ye çevrildiğinde onunla bir röportaj yapmışlardı. Danilewski o röportajda Yapraklar Evi ile bugünkü ilişkisi için: “Her yazar, romanına az biraz “çocuğum” muamelesi yapar. ‘Yapraklar Evi’ de benim için öyle. Artık, büyüdü, koca adam oldu, reşit çağına geldi. Kitlesiyle kurduğu ilişki benden tamamen bağımsız. Ben hiç karışmıyorum, girmiyorum aralarına. Arada çocuğunun eve getirdiği arkadaşlarına kısa bir “Merhaba” diyip ‘Ben gideyim de çocuklar aralarında rahat rahat konuşsun’ düşüncesiyle odasına çekilen baba gibiyim.” demişti. Yıllar sonra Onur Orhan’ın da böyle düşünebileceğini şimdiden hissediyorum. Yusuf’u Bulmak hakkında çok konuşacağız gibi. Onur Orhan da lafımızı fazla karışmadan izleyecek bizi sanki. “Onur Baba” da yakıştı mı ne? 🙂

Ha sorarsanız bana “ee sen buldun mu Yusuf’u, bize ondan bahset” diye. Yok agalar, o kadar da ileri gitmemek gerek buralarda. Hem yazmaya kalkarsam ben bu sorunun cevabını, olur size yeni kitap. Alır okursunuz siz de…

Her türden edebi ve felsefi canbazlığın iç içe geçtiği “Yusuf’u Bulmak”ı okuyun ilk fırsatta. 

Share