Yanlış anımsamıyorsam, Kızıl Nehirler’i alıp, Grangé ile ilk buluşma heyecanını yaşadığımda yıl 2001’di. Üzerinden 15 sene geçmiş ve Grangé zaafım tüm diriliğiyle devam ediyor. Polisiye/Gerilim’in Fransız şövalyesi ve yaşayan efsane Grangé’nin her yeni kitabıyla bir başka kapıyı aralıyor, ayrı bir heyecan yaşıyorum. Hala!
Crimson Rivers’ın kitabını okuyup ardından filmlerini izledikten sonra (Vincent Cassel ve Jean Reno bir arada gerçek bir efsaneydi), Taş Meclisi’nden Siyah Kan’a, Kurtlar İmparatorluğu’ndan Kaiken’e tüm kitaplarını heyecanla takip ettiğim bir polisiye/gerilim duayenine dönüştü Grangé benim kitaplığımda. Türkçe’deki tüm kitapları içinde “Leyleklerin Uçuşu” her daim favorim olarak yer aldı. yine 2001 yılında yanılmıyorsam, Tüyap’a imzaya geldiğinde onu ancak uzaktan görebilmiş ve hayranı olduğum yazarın yanına gitmeye cesaret bile edemiştim. Gençlik işte!
Lontano’yu neredeyse iki sene bekledim. Çıkar çıkmaz da bütün okuma plan ve listelerimi alt üst ederek öne aldım. Zaaf bu, her şeyi yaptırıyor insana. Grangé, Lontano’yu iki cilt olarak düşünmüş. Kitaba başladığımda bunu bilmiyordum ve bitirirken anladım. Bunun heyecanı da bir başka deneyim yaşatıyor insana. Kitabın henüz 366’ncı sayfasında “katil şu” diye not aldım. Ama sanırım ikinci kitaptaki katili tahmin ettim 🙂
Lontano ile ilgili söylemek istediğim çok şey var ancak polisiye/gerilim okuyanlar çok iyi bilir, ufacık bir ipucu bile kitabın heyecanını alt üst edebilir. O yüzden dikkatli olmaya çalışarak bir kaç satır söz söylemek isterim.
Birincisi, tüm Grangé kitaplarının başrolünde (filme çevrilenler ki sanırım yarıdan çoğu Fransız sinemasının eşsiz polisiye/gerilim örnekleri arasında) olduğu gibi yine nefis bir Jean Reno rolüyle karşı karşıyayız. Kitabı okumaya başlarken, her Grangé okuru gibi Jean Reno’yla bütünleşen karakterin peşine takılma arayışına girdim ben de. Ancak bu kez başlangıçta oturtamadım bir türlü karakteri yerli yerine. Ama kısa bir süre sonra anladım ki Jean Reno yaşlandı ve artık çocukları olan bir baba, eski ajan, üst düzey polis. Vay canına dedim. Lontano serisi film olursa -ki olur, hatta olmaya başlamıştır bile- Reno’nun olağanüstü karizmasından hiçbir şey kaybetmediğine de şahitlik edeceğiz.
İkincisi, Dexter’ı izlemiş bir Grangé’yi okumanın verdiği dayanılmaz ve eşsiz keyiften söz etmek gerek. Zaman zaman aleni, zaman zaman bel altı göndermeleri cımbızlamamak mümkün değil. Dexter serisini izlerken, Grangé’den ilham aldıklarını düşündüğüm bölümler olmuştur. Ancak bu ters etkileşim nefis bir hikaye doğurmuş.
Üçüncüsü ise her Grangé romanında rastlanmayan ince cümleler. Altını çizesi geliyor insanın. Not almak istiyor bir yerlere. Bir tanesini örneklemem gerekirse, kitabın bir yerinde başroldeki “aile”den iki kardeş, bugünkü durum/duruş ve zaaflarına ilişkin konuşurken, ağabey, o altı çizilesi lafı ediveriyor birden:
“Kimse bizim çocukluğumuzu değiştirmeyecek!”
Grange kitabı ile ilgili ParisMatch ile yaptığı röportajda “Şiddetin savunmasını yapmaktan korkmuyor musunuz?” sorusuna “Şiddetin savunucusu gibi görünüyorsam yapacak bir şeyim yok ama katillerin de bir noktada sevgi eksikliğinden çok çektileri ve çocukluklarının cehennem gibi geçtiğine eminim.” cevabını vererek kitabında yaptığı bu inceliklerin de nedenini açıklıyor aslında. Röpotajın tamamını burayı tıklayarak okuyabilirsiniz.
Baba-anne-çocuklar, aile kurgusu, tanınmış isimler, Fransa, Kongo, Belçika, sadomazoşist partiler, borsa-broker oyunları ve çok daha fazla zaman/mekan/kavram etrafında dolanan, soluksuz okunan bir Grangé başyapıtı olmuş Lontano!
Son bir not ve tebrik de elbet çevirmen Tankut Gökçe’ye gitmeli. Yine nefis bir iş çıkarmış. Fakat Doğan Kitap editörlerine ufak bir serzeniş artık tapaj hatası olmamalı kitaplarınızda, biraz daha dikkat lütfen.
Bu yaz okuma listenizde bence Lontano liste başı olsun. Keyifli okumalar.
[…] Grange hayranı bir blogger’ın harika yazısı için tık tık […]