Bazı hikayeler vardır, yaşanırken acı ama yıllar sonra anlatılırken neşe verir. Yıllar, yaşananların üzerindeki acıyı, endişeyi, korkuyu, stresi emer, yok eder. Süngerdir yıllar adeta. Hatırlanan çoklukla hikayenin komik ve iyi yanları olur. Bir hikayem var anlatacak. Yaşarken kurbağalı dereyi dolduracak kadar göz yaşı döktüren, sarı-kırmızı akan damarlardaki kanı kurban edip vicdan azabı çektiren, lakin anlatırken sesli güldürme riski olan, güzel bir hikaye. 

Hikayenin kahramanı bir genç kadın. Yan aktörleri bir genç adam, bir komutan, bir büyük takım. Bir genç kadının (şimdilerde orta yaşlarını süren) asker anısı. Askerliğini yapmış genç kadın, kışlanın içine girip tel örgülerin ardından İstanbul yoluna bakmış, içi sızlamış.

Sever iki genç birbirini. Evlenmenin arifesinde o engel vardır hayatlarında “askerlik”. Genç adam verir kararını gider askere. Torba bu ya İstanbul’a 2 saat mesafede bir yer denk gelir torpilsiz. Genç adamın “teslim olması” ile başlar genç kadının da askerliği. Askerlik 8 ay, eder 32 hafta. Genç kadın 28 hafta aralıksız, sektirmeden gider 2 saatlik yola. Cumartesi gününden hazırlanır börekler, yıkanır çamaşırlar, Pazar sabah seher vakti dikilinir ziyaretçi parkının önüne.

Bir iki hafta derken komutanın dikkatini çeker bu genç kadın. Öyle ya her hafta sektirmeden İstanbul’dan gelen biri. Genç kadının telefon numarası alınır. Bundan böyle genç kadın her hafta komutanın postasıdır:

-Alo
-Buyrun komutanım (genç kadın iş yerinde ayağa kalkar konuşur)
-Benim adıma bir paket var, falanca yerde. Onu da getir gelirken.
-Başüstüne komutanım.

– Alo
-Buyrun komutanım
-Maçka’da bir adres, yaz. Falanca bey, filanca apt, filanca numara. Orada 6 şişe özel şarabım var. Onları da getir gelirken.
-Baş üstüne komutanım.

Derken bir gün, komutandan değil genç adamdan gelir telefon:

-Alo
-Aaa nasıl izin verdiler cep arıyorsun?
-Vaktim az. Eğer bu akşama kadar Filanca markanın yağmurluk kataloğunu bulur, bu akşamki 5 otobüsüne yetiştirirsen kargoya, 3 gün kafa iznine geliyorum.
-Ne!? Tamam. Hemen hallediyorum.

Eğitilmiştir genç kadın bir kaç hafta içinde. Askerin emri nedir sorgulamaz. Niye o marka, niye yağmurluk? Fırlar çalıştığı yerden, en yakın büyük mağazaya. Güç bela bulur filanca markanın yağmurluk kataloğunu, ama vermezler mağazadan, nüfus kağıdını rehin bırakır alır kataloğu koşar işyerine, çeker renkli fotokopiyi, koyar zarfa, koşar mağazaya verir kataloğu alır nüfus cüzdanını, atlar taksiye doğru Esenler Otogar. Saat 16.50. Yetişir yağmurluk kataloğu. Görev tamamlanır.

İki gün sonra gelir genç adam. Giderler mağazaya. Katalogdan işaretlidir alınacak yağmurluk modelleri, mesele yoktur, ta ki tezgahtarın buruşuk suratıyla kurduğu cümleye kadar:

-Ama bunlar gelecek sezonun kataloğu. Temmuz ayındayız bu ürünler Eylül’de gelir.

Bu andan sonra genç kadının askerliği yeni başlamıştır adeta. Önce Laleli’de bir mağazadan o katalogdakine benzer yağmurluklar bulunur alınır ve genç adam döner. O gece ağlamaklı telefonu çalar genç kadının:

-Mahvolduk! Bittim ben!
-Ne oldu?
-Yağmurluklar yüzünden. Yakacak askerliğimi komutan. Çok kızgın. Bunları geri versin dedi senin için. Ve bir tek yağmurluk istiyor. Onu bulmamız lazım.
-Ne yağmurluğu?
-Fenerbahçe yağmurlu. Bak çizebilir misin? Manşetleri sarı, fermuarı lacivert…

….

1998-1999 Sezon yağmuluğu

1998-1999 Sezon yağmurluğu

Komutan gazeteden “Uche”nin fotoğrafını kesmiş, “üstündeki yağmurluğu bana getir seni affedeyim” demiştir. Ama iş genç kadının başına patlar. 

Genç kadın, Fenerium’un yolunu tutar. Daha ne olabilir ki en fazla sarı-kırmızı akan kanına biraz lacivert bulaşacaktır. O zamanlar Fenerium bir tek Şükrü Saracoğlu’nda. Kadıköy’e geçtiğinde ona pasaport soracaklarını zannedecek kadar yabancı genç kadın girer Fenerium’un kapısından içeri derdini anlatır. Ama duyduğu cevap sonun başlangıcıdır:

-Hanımefendi bu yağmurluklar geçen sezonun. Elimizde kalmadı maalesef.

Sonrasında kıyamet kopar, tüm Türkiye’de Fenerbahçe yağmurluğu satan yerler aranır, sorulur. Ama yoktur. O sene, o Fenerbahçe yağmurluğu yok satmıştır. Bu yağmurlukları Fenerbahçe için üreten markanın kapısına dayanır. Sorar soruşturur bulur markanın Fenerbahçe sorumlusunu. Adama yalvarır, yakarır.

Her gece askerdeki genç adama rapor verir, bugün de bulamadım diye ağlar durur. Gerçekten kurbağalı dere dolar göz yaşıyla. 

En sonunda o sihirli cümleyi kurar, markanın Fenerbahçe sorumlusu.

-Bu yağmurluktan bir tek takımda var Hanımefendi. Takım da Avusturya’da kampta. 14 Ağustos’ta dönüyorlar. Beni o vakit arayın. Bakalım ne yapabiliriz.

Günler günleri kovalar. 15 Ağustos saat 09:01’de arar kadın. Ben takımla görüşüp size döneceğim dedikten bir kaç saat sonra gelir telefon:

-Hanımefendi, dere ağzı tesislerini biliyor musunuz?
-Bulurum!
-Oraya gidin, benim adımı verin. Takımın malzemecisi filan filan beyle görüşeceksiniz. O size yardımcı olacak.

Kuş olur uçar kadın dere ağzı tesislerine. Kulağında yalvaran genç adamın sesi ‘bul şu yağmurluğu yakacaklar askerliği’

Tesisin kapısında güvenlikler şüpheyle bakarlar genç kadına. Kadın ikram ettiği sigarayla yumuşatır arayı. Bekler bekler, malzemeci filanca beyi. Bir yandan da uzaktan idman yapan takımı kezler. Öyle ya hoca efsane Rıdvan. Galatasaraylı da olsa her futbolseverin gözü de gönlü de kayar idman yapan takıma. 

Derken malzemeci filanca bey gelir. Kızılca kıyamet.

-Sen misin o manyak!
-Evet benim.
-Kaç beden lazım?
-En küçük beden komutan biraz ufak da!
-Elimde giyilmemiş küçük beden yok. Giyilmiş olur mu?
-Olur olur!
-İyi bekle sen burda.

Malzemeci gider takıma doğru. Konuşur hocayla. Elinde en küçük beden yağmurlukla döner. Muhtemeldir Rıdvan’ın yağmurluğu. Bir coşku havada kapar genç kadın.

Koşar önce Fenerium’a eşsiz sarılı lacivertli bir paket yaptırmaya. Sonra müjdeyi verir genç adama.

O hafta sonu Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kaldıran kaptan edasıyla girer kışladan içeri. Efsane hikayesini de anlatır ballandıra ballandıra. 

Askerlik bundan sonra su gibi akar gider.

Yıllar geçer, aşk biter, hesaplar ödenir, yollar en keskininden ayrılır. Sonra o genç kadın, askere gitmekle ilgili meselesi olan bir adama bu hikayesini anlatır.

Gizli aşk Fenerbahçe

Gizli aşk Fenerbahçe

Şöyle başlar:

“Ben yaptım askerliğimi. Kısa dönem. Falanca tugay, falanca bölük!”

Bugün sarı-kırmızı akan damarlara lacivert bulaşmış durumda iyice. Hikayenin tadı, yılların da sünger niteliği eklenince kazanan elbette Fenerbahçe aşkı.

Share