Ursula’nın büyülü ilhamlarından sadece biri…

O’nun aramızdan ayrıldığı haberini aldığımda Anlatış’ın 191. sayfasını okuyordum. Twitter’dan bir dostum beni ‘mention’layıp haberi göndermişti. Ne hissettiğimi tam olarak nasıl ifade edebilirim bilmiyorum ama, ruhum bir anda soğudu desem yanlış olmaz. Kafam uyuşup tüylerim ürperdi. Başımı okuduğum sayfaya çevirdiğimde şu satırlar vardı:

“İleri atılmak için önce geri git, başarmak için önce başarısız ol. Yukarı sıçramak için önce aşağı eğil, başarmak için önce başarısız ol.”

Ursula K. Le Guin’in artık yazamayacak olması bir yana ne olursa olsun onun nefes aldığı bir dünyada yaşadığımı bilmek bana iyi geliyordu. Hoş yazdıklarıyla verdiği ilhamlar onu kim bilir daha kaç nesil ölümsüz kılacak. Ama yine de ölüm haberi, ölüm haberi işte. Yas tuttum bir kaç gün. Hala da içim buruk.

Anlatış – Ursula K. Le Guin

Anlatış’ı elimde kalakaldı. Okumak için kitabı her elime alışımda, onu, bu kitabı yazarken hayal ettim. Tuhaf. 

Anlatış, bildiğim kadarıyla LeGuin’in yazdığı son bilim kurgu romanı. Son olmayı hakedecek kadar da ustalık eseri. Yine olağanüstü ilham veren dünyaların içine, göz alıcı karakterlerle giriyor ve kendinize bir çıkış yolu bulmayı bile bile istemeyeceğiniz labirentinde geziyorsunuz. Yine teknolojik değil sosyolojik ve psikolojik bilim kurgunun verdiği hazla mest oluyorsunuz.

Kitap bitti. Ama Ursula’nın ardından içime oturan o derin hüzün bitmedi. Nedenini düşünüyorum günlerdir. Sanırım Mülksüzler’le başlayan tanışıklığımız bende çok kapsamlı ve incelikli bir dönüşümün fitilini ateşledi. “Mülksüzlük” kavramı üzerine çok daha derin düşünmemi sağladı. Kırklı yaşların ortalarındayken ilk kez okumuş olmaktan önceleri hicap duyarken, sonraları bunun bir avantaj olduğunu hissetmeye başladım. Bu anarşist ütopya, benim bedenimde ve ruhumda ancak kendi kendime kutlayabileceğim benzersiz bir ihtilalin kapılarını aralamıştı.

Ursula K. Le Guin’i selamlayın.

Bireysel devrimimi yapmak adına çalabaladığımı sandığım sistemin arasından sıyrılıp “devrim olmaya” başladım. Elbette bu süreçte Papini ve Kanusgaard başta olmak üzere pek çok önemli yazar ve kitabı vardı başucumda. Badiou’dan Hugh Howey’e, Lispector’dan Volkan Çelebi’ye, Henry Miller’dan Zweig’e kadar… Ama Le Guin’in ve Lispector’ın yerleri bir başka. Belki hemcinslerim olduğundan belki de kendime her ikisini de çok yakın bulduğumdan, bilmiyorum. Eğer gençlik yıllarında okuduysanız Le Guin’i bugün tekrar elinize alın derim. Özellikle Mülksüzler’i bir daha okuyun.

İşte bu şansın resmi.

Ursula K. Le Guin’le geç tanışmış olmanın bir avantajı var aslında. Yerdeniz’i henüz okumamış şanslılardan biriyim. Köyde okunacak kitapların başında olsun diye aldığım toplama özel cilt Yerdeniz kütüphanemde parlıyor bana.

Biraz savruk ve dağınık yazdığımın farkındayım. Hüznüme ve kaybın tazeliğine verin. Elinize hangi Ursula K. Le Guin kitabı geçerse de tereddütsüz okuma listenizin başına alın.

Sözcükleri aklıma değil ruhuma kazınmış kadın. Başarmaya çalıştığım, olmaya çalıştığım devrimin ilhamı Ursula K Le Guin’e, hürmetlerimle…

Share