97 cesetle birlikte geldim işe bugün. Yazdığım her satırda 97 ceset var benimle birlikte klavye tuşlarına basan. Ağırlığından şikayetim yok, yük değil hiçbiri bana. Acı, dert ve gözyaşının ötesinde sorumluluklar biliyorum. Nasıl dayanacağım bu acıya dedikçe 97’si de kulağıma fısıldıyor, “dayanacaksın, dik duracaksın, kaldığımız yerden devam edeceksin” diye.
Bu seçimlerde, 1 Kasım’da sandık başında oy pusulasıyla baş başa kaldığımda 97’sinin de iki eli yakamda olacak biliyorum. Haklarıdır, olmalıdır. Hepimizin yakasında olacak elleri. Ellerimiz kırılır oy vermezsek, oyumuzu saymazsak, oyumuza sahip çıkmaksak.
Duymazsam, duyurmazsam, anlatmazsam, yazmazsam, konuşmazsam, söylemezsem hepsinin iki eli yakamda olacak.
O kadar zor ki, insanın ya ölesi geliyor ya da öldüresi.
Ben öldüremem. Ben silah göğsüme doğrultulduğunda Gezi’de, buz gibi kesilip, can havliyle arkasını dönüp yürüyen bir zavallıyım. Öldüremem ben. Tutamam silahı.
Ben ölürüm bir tek.
Bir de elimden gelen yazmak, anlatmak, duyurmak, konuşmak, söylemek işte.
Unutmamak için yazıyorum. Unutmayalım diye not düşüyorum.
Ağlıyorum.
8 Haziran sabahı duyduğum umutlu heyecanı köreltmemek için yazıyorum. Hatırlatıyorum kendime.
Çok çaba sarfetmiştin, yorulmuştun ama değmişti 8 Haziran sabahına diyorum.
Sonra ne oldu diye soruyorum? Ne oldu da kana bulandı diyorum ortalık?
Hatırlıyorum. Suruç’ta Kobane’ye oyuncak götüren kardeşlerimizin katledildiğini.
Ya sonra ne oldu diyorum?
Birden bire, Suruç’ta kardeşlerimizi katledenlerle savaşan büyüklerin, kardeşlerimize silahlarını doğrulttuğunu, onları evlerine hapsettiğini, öldüklerini hatırlıyorum.
Bugün inanılmaz şeyler okudum. Benim aklımın almayacağı, düşünemeyeceğim boyutta hesaplar, kitaplarla dolu yazılar. Kanım dondu.
Ben bu hesapları, örgütleri, paraları, pulları anlamam.
Ben anlamam öldürmekten.
Ben ölülerimin ardından ağlamasını bilirim.
Ben sadece barış isteyebilirim.
Ben ayağa kalkıp, hesap sorabilirim.
Ben hukuk bilirim, yargı bilirim.
Ama ben anlamam öldürmekten.
Ben aklımda tutabilirim.
Unutmamayı bilirim.
Yazmayı bilirim anca.
Utanıyorum kendimden. Öldürmeyi bilmediğim için utanıyorum kendimden zaman zaman öfkelenince. Nefes aldığımdan da utanıyorum ölmeyi beceremediğim için.
Ve merak ediyorum şu sorunun cevabını.
“Biz neden öldük?”
Taaa çocukluğumdan ve ilk gençliğimden hatırlarım. Bir terör eylemi olduğunda, hiç vakit kaybetmeden o eylemi yapan eli kanlı terör örgütü her kimse çıkar üstlenirdi. İlan ederdi herkese, dünyaya “ben yaptım bunu” diye. Bu korkunçluğu, vahşeti yapan her kimse böbürlenip ilan edecek, varlığını kanıtlayacak elbet.
Ama son zamanlarda bu hiç de böyle olmuyor. Hiç bir terör örgütü çıkıp da üstlenmiyor. “Ben yaptım, işte şunun bunun için yaptım” diye ilan etmiyor. Biz bulmaya soruşturmaya çalışıyoruz yapanın kim olduğunu parçalanmış cesetler üzerinden. Şaşırıyorum ve anlamaya çalışıyorum.
Kim yaptı bunu? Merak ediyorum. Cevap istiyorum.
Biz neden öldük?
Ellerim ağırlaşıyor, gözlerim yanıyor, dizlerim titriyor.
Cevapsız bir soruyla öyle bakışıyoruz karşılıklı.
Elimden başka bir şey gelmiyor.
Ölsem keşke.