Hani belgesellerde izleriz, hiç bozulmamış kabileler, hala aynı ilkellikte yaşayan insanlar… Öyle ağzımız açık bakar, “ah be” diye iç çekeriz. O belgesellerden çok daha fazla tat verecek, düşünmeye, sorgulamaya hatta kendimize çeki düzen vermeye kadar giden yolu açacak nefis bir kitap var: Göğü Delen Adam. Orijinal adıyla Der Papalagi.

Der Papalagi - Kabile Reisi Tuiavii'nin Konuşması

Der Papalagi – Kabile Reisi Tuiavii’nin Konuşması

Der Papalagi, Alman Erich Scheurmann tarafından derlenmiş ve ilk baskısı 1920’de Almanya’da yayınlanmış. Son derece özenli Türkçe çevirisi (bravo çevirmen Levent Tayla) ile de Ayrıntı Yayınları’ndan çıkmış. 1988’den bu yana da tam 12 baskı yapmış.

Hala okumadıysanız ya da benim gibi geç okuyan ve keşfedenlerdenseniz gerçekten çok şanslısınız. İnanılmaz bir keyif alarak okuyacağınız, ağlanacak halinize güleceğiniz nefis bir derleme.

Hikaye çok basit. Kitap Samoa adalarından bir kabile reisi Tuiavii’nin ağzından buluşuyor bizimle. Tuiavii Papalagi’yi yani ‘beyaz adam’ı kendi gözüyle ve deneyimiyle kendi halkına anlatıyor. Papalagi’yi beyaz adam diye çevirmek işin kısası tabi. Tam anlamı da yine kitabın girişinde yer alıyor. Asıl etkileyici olan da bu.

Göğü delip geçen adam olmaktan vazgeçmek gerekiyor sanki...

Göğü delip geçen adam olmaktan vazgeçmek gerekiyor.

Samoa adalarına ilk misyoner gemi denizden geliyor. Masmavi deniz ve göğün birleştiği yerden görünen kocaman bir beyaz yelkenli. Sanki göğü deler gibi… İşte Papalagi bu demek, “göğü delen adam”.

Tuiavii’nin bir dönem Avrupa’da geçirdiği zaman, halkına anlatmak üzere aldığı notlar kendiliğinden, doğasından gelen bir bilgelikle çıkıyor karşımıza. Papalagi’nin etini örtmesinden yaşadığı üst üste konmuş taş kutulara, hiç zamanı olmayan koşturmasından metal ve ağır kağıt tutkusuna kadar her şeyimiz(!) öyle naif ve iz bırakır sözcüklerle anlatılıyor ki…

Düşünceleri ve ruhu içinde saklayan yer, kafa.

Düşünceleri ve ruhu içinde saklayan yer, kafa.

Kimi zaman -hatta çoğu zaman- içinizden bir parça kopuyor gibi hissediyorsunuz. İlkel benliğiniz harekete geçiyor. Kimi zaman o bize özgü bıyık altından müstehzi gülümsemeyi yerleştiriyorsunuz dudaklara.

Hazır yaz, önümüz tatilken okuyacak anlamlı, kısa ama doyurucu bir kitap arıyorsanız, tavsiyedir. Okuyun, pişman olmaz, bir daha okursunuz. Benden söylemesi.

İllüstrasyonlar: Maxine van Eerd-Schenk

İllüstrasyonlar: Maxine van Eerd-Schenk

Okumaya vakit bulamayan “papalagi”lere selam olsun. 🙂

NOT: Kitabın içinde yine kitabın dili kadar naif illüstrasyonlar var. Dikkate değer. Maxine van Eerd-Schenk yapmış (tabii ki adını ilk kez duydum ve kitaptan baka baka yazdım yanlış yazmamak için).

Share