Hani yazmayı bırakmıştı, boks yapacaktı? Pek çok, çokbilmiş entelektüel(!) okur burun kıvırdıydı. Kimi küstüydü. Deliduman’a Selim İleri’nin düzdüğü övgüler bir anda unutulup (“Bütün kıskançlığımla başarınızı kutlamak zorundayım.” diye başlıyordu yazısı Selim İleri’nin), “pop” addedilip şöyle bir kenara konduydu kendi jenerasyonu olan azılı okurlar tarafından. Bense kararsızdım. Bir yandan “yazmayacağım artık, boksla ilgileneceğim” tavrını yüzeysel bulup “saçmalıyor yahu” diyor, bir yandan da alttan alta verdiği mesajı anlamaya çalışıyordum. KAFA’da yazdıklarını okuyor, “eh be roman yazması lazım bu adamın” diye söyleniyordum.

Müptezeller – Emrah Serbes

Müptezeller, sürpriz oldu. Emrah Serbes, 2016’nın sonlarına doğru kucağımıza bombayı bıraktı. Evet, Serbes boksta çok ilerlemiş. Diğer kitaplarının yanında Müptezeller ağır siklet. Tekniği çok sağlam, tek yumrukta yere yapıştırır cinsten. 

Sayfası az, ring küçük yani. Ben bunu bir çırpıda okurum, bir günlük ömrü var dediğin kitap ağzını yüzünü dağıtıyor. 15 raunt sürüyor. Seri halde ataklarla durmuyor hiç. Her sayfada sağ kroşe, sol kroşe, aparkat, swing ne verdiyse artık… Nörolojik bir vakaya dönüşecek denli ağır darbeler indiriyor. Lakin oyunu kuralına göre oynuyor kitap, bel altı çalışmıyor, aşka meşke saygısı sonsuz. Arkadan vurmuyor, efendiliğini hiç yitirmiyor. Kuralına göre dövüyor okuru. Maç sonunda yumruklarını uzatıyor okura ve selamlıyor.

“Bir hayal, gerçekleşmesi gereken zamanda gerçekleşmelidir.”

Müptezeller, kişisel tarihimle kesiştiği bölümlerinde ayrı anıları canlandırıp, şaşırtıcı ve heyecan verici oldu benim için zaman zaman. Antalya Güllük’teki bahsedilen mekanlar ve olaylar, dozunda bir gerçeklikle anlatılıyor. Müptelalıktan müptezelliğe giden uzun ince yol, tüm çıplaklığı ve çaresizlikleriyle kitabı örüyor.

Kitabın içinde insana dokunan, içine oturan, gözünü dolduran, burnunu sızlatan pek çok cümle var. Hatta bir bölümünde mideniz ağzınıza geliyor, üstünüz başınız kan içinde kalıyor. Fazla kaptırırsanız -ki bu muhtemel- kendinizi tuvalete gidip kusarken de bulabilirsiniz.

Özleme, kaçmaya, gerçekleşmeyen hayallere dair altını çizdiğim pek çok detay oldu kitapta. Hepsini yazamam, kitabın kendisi olur. Lakin şu kısa bölüme yer vermek istiyorum tadımlık. Müptelalıktan müptezelliğe giden yolun kısacık ama boğazda düğümlenen aparkatı:

“Çekip gittim. Karanlık duvarları yıkmak yetmiyordu. Bazen karanlık bir duvarı yıkarsınız ve önünüzde geniş bir yol açılır ama ikinci bir duvara kadardır bu. Gelmez duvarların sonu. Bazen de aklın barikatlarını yıkarsınız ve önünüzde deliliğin yolları açılır ama yeni bir akla kadardır bu. ne deliliğin sonu vardır ne de yolların. Sokaklar boyu yürüyüp düşündüm, gidecek yerim yoktu benim. Rüzgarlara karşı durup düşündüm, arayacak kimsem de yoktu benim. Yolun başında müptelaydım, yolun sonunda müptezel.”

Müptelalıktan müptezelliğe uzanan o yol…

Serbes’e bir kırgınlığınız var ise içten içe okur olarak, barışmak için bundan daha iyisi olmaz. Okuyun. Dövülmeye çok ihtiyacımız var.

Share